İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan İZELMAN, İZENERJİ ve EGEŞEHİR’de, yaklaşık 23 bin işçi, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 28 Mayıs 2023 tarihinde greve gitmişlerdir. Bu durum, İzmir’in işçi hareketleri açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Grevin öncesinde, belediye yetkilileri işçilere yönelik maaş artışı tekliflerinde bulunmuşlardır. İlk olarak, en düşük maaşı yan haklar ile birlikte 65 bin TL’ye çıkarma önerisi getirilmiştir. Ardından, Eylül ayında bu maaşın 71 bin 500 TL’ye yükseltilmesi planlanmıştır.
Ancak, DİSK/Genel-İş Sendikası bu teklifleri kabul etmemiştir. Sendika, yan haklar dahil en düşük maaşın 85 bin TL olmasını talep etmiştir. İşçilerin istekleri doğrultusunda, daha yüksek bir maaş ve daha iyi çalışma koşulları sağlanması konusunda ısrarcı oldukları görülmektedir. Dolayısıyla, grev süreci, işçilerin kendi haklarını savunma mücadelesinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Gazeteci Nevşin Mengü, sosyal medya üzerinden bu grev sürecine dair dikkat çekici yorumlarda bulunmuştur. Mengü, İzmir’deki işçi grevlerinin gergin bir atmosferde devam ettiğini ve belediyenin çöp toplama çalışmalarına grevdeki işçilerin engel olduğunu ifade etmiştir. Bu durum, grevin ciddiyetini ve işçilerin birliğini göstermektedir. İşçilerin kabul etmediği belediyenin maaş teklifi üzerine Mengü, Tunç Soyer döneminde verilen “işe gelme primi” gibi yan hakların da gündeme gelmesini sağlamaktadır.
İşe gelme primi, işçinin bir ay boyunca hastalık izni almadığı sürede işe gelip gelmediğine göre belirlenmektedir. Bu tür yan hakların varlığı, grevdeki işçilerin karşılaştığı ekonomik zorlukları daha da derinleştiren bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. DİSK’in İzmir’deki belediyelerde güçlü bir varlığı olduğu bilinirken, sendika, belediyenin mevcut 30 milyar TL borcu üzerinde de durmaktadır. Bu borcun yapılandırılmış olması, sendikanın, yerel yönetim üzerinden daha fazla hak talep etme stratejisini de beraberinde getirmektedir.
DİSK’in İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerinde kayyum atanması için çaba gösterdiği iddiaları da öne sürülmekte. Bu, sendikanın, işçi haklarını savunmak adına daha radikal adımlar atabileceği anlamına gelmektedir. İşçilerin talepleri, sadece yüksek maaş değil, aynı zamanda daha iyi çalışma koşulları ve iş güvencesi şekilde genişlemektedir. İzmir’deki bu grev, Türkiye genelindeki işçi hareketlerinde de önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Sonuç olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde süregelen işçi grevi, hem ekonomik hem de sosyal adalet perspektifinden geniş bir tartışmayı başlatmıştır. İşçilerin talepleri ve sendikanın tutumu, yerel yönetimlerin işçi hakları konusundaki sorumluluklarını bir kez daha ortaya koymaktadır. İzmir’deki işçi mücadelesi, sadece yerel değil, ulusal düzeyde de yankı uyandıracak gibi görünmektedir.